Çanakkale Zaferi’nin 102. yılında 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Töreni 17 Mart 2017 günü TİM Fettah Aytaç Salonu’nda gerçekleşti. Müdür Yardımcımız Mehtap BUDAK’ın etkili açılış konuşmasının ardından öğrencimiz Şule Barman’ın yönetmenliğinde 11. sınıf öğrencilerimizin sahnelediği muhteşem gösterileri ile şehitlerimizi andık.
11.sınıf Müdür Yardımcısı Sayın Mehtap BUDAK’ın konuşma metni
Bugün, 1915’te Çanakkale’de deniz savaşıyla başlayan ulusal bağımsızlık mücadelemizin zaferle sonuçlanmasının 102. yılında Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda ulusumuzun birliği ve bütünlüğünü sağlamak için canlarını feda eden şehitlerimizi saygıyla anmak amacıyla toplanmış bulunuyoruz.
Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı’nda 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası‘nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri’nin yaptığı deniz ve kara savaşlarıdır.
İtilaf Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul‘u almayı, Boğazların kontrolünü ele geçirmeyi, Rusya‘yla güvenli bir tarımsal ve askerî ticaret yolu açmayı, Almanya’yı savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmayı hedeflemiştir.
Ancak, Türk mayın gemisi Nusrat’ın boğaza döşediği mayınlar ve 19. Tümen Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal’in İngiliz-Fransız ordusu karşısındaki askerî başarılarıyla İtilaf Devletleri, hedeflerini gerçekleştirememişlerdir.
Mustafa Kemal, sayıca ve donanım açısından bizden çok üstün olan düşman birliklerine rağmen komutasındaki birliklere: “Size ben saldırıyı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimizi başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir.” emrini vermiştir. Mustafa Kemal’in bu emrini yerine getiren 628 kişilik 57. Alay’ın tamamı şehit olmuştur.
Çanakkale Savaşı, birçok öğrencinin“Bir hilal uğruna” okullarını bırakarak gönüllü olarak cepheye koşup da dönemedikleri için birçok okulun o dönem mezun veremediği bir savaştır. Bundan dolayı Mustafa Kemal’in “Çanakkale’de bir üniversite gömdük.” sözü çok anlamlıdır.
Çanakkale Savaşı, çarpışma yoğunluğundan kurşunların havada çarpıştığı bir ölüm-kalım mücadelesi, metrekareye 6 bin merminin düştüğü eşi görülmemiş bir kan ve can pazarıdır.
14 Mayıs 1915’te İngilizler, Bombasırtı’nı ele geçirmek için saldırır. O günü Atatürk şöyle anlatıyor:
“Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size, Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz-on metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine geliyor, fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz?.. Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok… Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. İşte bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi’ni kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Borçluyuz!
Öleceğini bile bile savaşan bu kahraman insanlara, bu yüksek ruhlu atalarımıza hepimiz borçluyuz.
Peki, bu borç nasıl ödenir?
Hamurumuzda olan, bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkarak.
Atalarımız, bu kanlı savaş ortamında bile hayatlarının son anlarına kadar saygı, dürüstlük, hoşgörü, sorumluluk gibi değerlerden asla vazgeçmemişlerdir.
Çanakkale Muharebeleri, bu değerlerin anıtlaştığı bir destandır.
İzninizle bunlara örnekler vermek istiyorum:
SAYGILI OLMAK
Gerek Çanakkale gerekse Kurtuluş Savaşı, Türk askerinin insanlığa verdiği değer ve saygıyı gösteren olaylarla doludur.
“Çanakkale Savaşları’nda Kanlısırt’ta birbirlerine yakın siperlerde yoğun ateş devam ederken bir Anzak subayı kendi siperlerinin önüne yaralı olarak düşmüş ve acı içerisinde kıvranmaktadır. Ateş devam ettiğinden Anzaklar kendi subaylarına yardım edememişlerdir. Bu sırada Türk siperlerinden beyaz bir mendil sallanmış ve ateş kesilmiştir. Siperden çıkan bir Türk askeri yaralı Anzak subayına doğru giderek onu kucaklamış ve Anzak siperlerine bıraktıktan sonra tekrar yerine dönmüştür. Ardından ateş devam etmiştir.”
Bu ruhtan bize miras kalan değer düşmanına bile saygı göstermektir.
DÜRÜSTLÜK
Avustralyalı bir albay ülkesine yolladığı mektupta, “Siperlerdeki Yaşam ve Türkler” başlığı altında şunları dile getiriyor:
“Türkler çok dürüst savaşçılar. Kahramanlık ve cesaretleri tartışılmaz. İşkence, zulüm ve domdom kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır. Geçen gün, yanlışlıkla atılan bir şarapnel ile Kızılhaç katırlarından birisini öldürdüler. Anında özür dilediler. Daha önce de yaralılarımızla ilgilendiler. Onları, kıyıya bırakıp bize haber verdiler. Burada hiçbirimizin, Türklere karşı büyük bir düşmanlık beslediğini sanmıyorum…”
Wellington’da çıkan “Otago Times” gazetesi, 1 Kasım 1915 günü, “Savaşçı olarak Türk” başlıklı bir yazı yayımlamıştır. Yazıda aynen şunlar yer almaktadır:
“…Hastaneye ateş edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Savaş gemisi isabet alıp batmaya başlayınca tekrar ateş edilmiyor. Türk, ikili oynamıyor. Bunun aksini iddia edenler Gelibolu’ya değil, en çok Mısır’a kadar gelenlerdir. ”
ÜRETKENLİK
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında 15 yıl gibi kısa bir sürede kurduğu çok sayıda fabrika, kurum ve kuruluşla ülkemizin hızla büyümesini sağlamıştır. Ülke tarımda, sanayide, ekonomide, sağlıkta, eğitimde, ulaşımda ve savunma sanayisinde gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmıştı, Halkın %96’sı okuma yazma bilmiyordu. İşgal altında kalan Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sonrası enkazından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını ve 15 yıl gibi kısa bir sürede birçok alanda yaptığı yeniliklerle ülkemizin büyük bir atılım yapmasını sağlamıştır.
Yokluktan, yoksulluktan, çaresizlikten, ümitsizlikten çıkışın tek iki yolu vardır: Çalışmak ve üretmek.
Çalışmadan,
Yorulmadan,
Üretmeden,
Rahat yaşamak
İsteyen toplumlar
Önce HAYSİYETLERİNİ,
Sonra HÜRRİYETLERİNİ,
Ve daha sonra da
İSTİKLAL ve İSTİKBALLERİNİ
Kaybederler…
Mustafa Kemal ATATÜRK
SORUMLULUK
Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır, diyen Ata’mız bizlere verdiği en büyük sorumluluğu Gençliğe Hitabesi’nde dile getirdi:
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
HOŞGÖRÜ
Türklerin ATA’sının düşmanlar karşısında bile hoşgörüden uzaklaşmamış olmasının nedeni, Yunus Emrelerin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmîlerin ve Hacı Bektâş-ı Velîlerin coşkun sevgileriyle yoğurduğu Türk kültüründen beslenmiş olmasıdır.
ATATÜRK’ün, Anzak askerleri için söylediği sözleri onun evrensel kişiliğini ve tarifi olanaksız hoşgörüsünü göstermektedir:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve rahat içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak ülkelerden evlâtlarını savaşa gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”
FARKINDALIK
Burada söze yine Ulu Önder Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden bir alıntı ile devam etmek istiyorum:
“Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Bizi biz yapan, Darüşşafakayı 150 yılı aşkın bir süredir köklü bir kurum olarak ayakta tutan, bu değerlerdir. Bu değerler, ülkemizin kuruluşunun temeli olmuş, bizleri insan kılan evrensel değerlerdir. Bize bu vatanı armağan eden atalarımıza ve şehitlerimize olan borcumuzu ancak değerlerimize sahip çıkarak ödeyebiliriz.